Grey

20 Ocak 2016 Çarşamba

| | |




         Cristian Grey çok yakışıklı , zengin başarılı bir iş adamı. Biz Grinin Elli Tonu okuyanları, onu çok iyi tanıyorduk zaten. Onun Anastasia ile yaşadığı sıradışı aşka şahit olmuştuk. Anastasia'nın gözünden bakmıştık ona.







            Bu kez Cristian Grey kendisi anlatıyor bize herşeyi. Olanı  biteni onun gözünden görüyoruz, onun duyguları ile yaşıyoruz bu kez bu aşkı. Anastasia  anlattığında Cristian'ı  yeterince anlayamadığımızı farkediyoruz. Bazen ona haksızlık ettiğimiz hissine kapılıyoruz. Yani benim için böyle oldu.Cristian'ın içindeki çocuğu tanıyınca , zaman zaman  kızdığım Cristian'a haksızlık ettiğimi düşünüp üzüldüm. 

            Grinin Elli Tonu üçlemesini okurken de herkesin odaklandığı erotizm yerine ben Cristian'ın  çocukluğuna , yaşadığı travmalara  odaklanmıştım. Yine öyle oldu. Özellikle de yaşanılan her şeyi Cristian ın kendisinden dinlerken





           Aslında Grey'i ilk duyduğumda  E L James'in çok satan, dilden dile çevrilip ,elden ele dolaşan Grinin Elli Tonu üçlemesinin kaymağını yemek için  yazdığı  bir kitap  olduğunu düşünmüştüm. Ama Cristian'ın içindeki yaralı çocuğu bu kez daha net görünce yoğun erotizm ile süslü bu seriye  farklı bir bakış açısı getirmenin amaçlanmış olabileceğini  bile düşünmeye başladım. 


       Kişiliğimizin temellerinin atıldığı bebeklik, çocukluk yaşantılarının önemini bir kez daha vurgulayan kitaplar bence her biri. Nasıl bakarsan öyle görürsün diyeceksiniz belki ama bakın ben bu vesile ile  fikirlerine çok itimat ettiğim bir psikolog arkadaşımın görüşlerine başvurdum ve hariçten gazel  okumak yerine size de konuyla ilgili uzman görüşü aktarmış olmak istedim. Dilden dile dolanan sapkın diye nitelenen erotizmden ziyade keşke biraz da bu gözle bakılabilseydi en başından beri seriye ve Grey'e.

 
       
   Gelin bakın okumalarım sırasında içime dert olan Cristian'ın , çocukluğunda yaşadıklarının, bugünkü ruh haliyle alakasını bize  Lotus Psikoterapi Merkezi'nin kurucularından ve psiklologlarından sevgili arkadaşım  Uzman Psikolog Senem Eke nasıl anlatmış .


 

           “Biraz çocukluğunuza inelim Bay Grey!”

            Halk arasında psikolog veya psikiyatrist denildi mi ilk akla gelen sahnedir çocukluğa inmek. Tabi bunda Sigmund Freud’un etkisi de yok denilmez. Freud, kişilik gelişiminin erken çocukluk yıllarında oluştuğunu ve bugünkü problemlerimizin kaynağının bu dönemde saklı olduğunu savunur. Birçok akademisyen ve bilimadamı da Freud’la benzer görüştedir. Mesela John Bowlby de çocukluk döneminde anne-çocuk arasındaki bağlanma tarzının yetişkin kişilik özelliklerini belirlediğini iddia etmektedir.
        Bowlby’ye göre bağlanma iki yönlü bir süreçtir ve bir tarafın diğer tarafın ihtiyaçlarını karşılamasıyla belirlenir. Bebek doğduğu andan itibaren anneye veya bir bakım verene bağımlıdır. Beslenme, temizlenme, uyuma, sevgi, korunma, güvende hissetme gibi ihtiyaçlarını anneden alma ihtiyacındadır. Bakım veren bu ihtiyaçları uygun şekilde giderdiğinde bebek kendini güvende hisseder ve aralarındaki bağ güçlenir. İlerleyen yıllarda da bu ilişki pekişir. Bireyin bağlanma stili onun hayatla başa çıkma tarzını, ilişki kurma biçimini ve yaşadıkları patolojilerin nedenleri hakkında ipuçları verir. Bakım veren kişi çocuğun sadece fiziksel değil duygusal ihtiyaçlarını da uygun şekilde karşılarsa güvenli bağlanma modeli gelişir.
      Güvenli bağlanma sürecini yaşayan çocuklar yetişkinlik döneminde ilişkilere değer veren, iletişimi sağlıklı bir şekilde başlatıp sürdüren ve başkalarından sağlıklı beklentileri olan bireyler olarak yaşamlarını sürdür. Eğer anne çocuğu sürekli yargılıyorsa, yaptığı şeylerle ilgili olumlu pekiştirmelerde bulunmuyorsa, duygu ve düşüncelerini önemsemiyor hatta eleştiriyorsa kişide güven ve özgüven duygusu eksik kalır. Saplantılı bir bağlanma stili geliştirerek hayatı boyunca başkalarının onayını almak için çalışır. Özgüven eksikliğini aşırı bağımlı ilişkilerle gidermeye çalışır. Bu bağımlılık ilerleyen dönemlerde sadece insanlara değil yiyeceklere, alkole, uyuşturucuya bağımlılık şekline de dönüşebilir.
        Bir diğer bağlanma tarzı ise kayıtsız bağlanmadır. Bu bağlanma modelinde çocuk ihtiyaç duyduğu anne şefkati ve güvenini bakım verenden alamaz. Anne çocuğa karşı kayıtsızdır. Onun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını görmezden gelir. Yetişkinlik döneminde bu bireyler kimseye güvenmeyen, aşırı kontrolcü, başkalarına bağımlı veya bağlı olmayı reddeden, takıntılı ve narsistik kişilik yapısında hayatlarını sürdürürler.
       Görüldüğü gibi anneyle çocuk arasındaki ilişki yetişkin kişiliğinde büyük rol oynamaktadır. Son yıllarda ülkemizde de çok popüler olmuş bir kitap var: Grinin Elli Tonu. Kitabın baş kahramanı Bay Grey’in sevgi, korunma, güvenlik gibi duygusal ihtiyaçları annesi tarafından karşılanmaz. Çünkü annesi uyuşturucu bağımlısı bir fahişedir ve Grey küçük yaşlarda annesinin yaşadığı cinsel hayata sıklıkla şahit olmuştur. Fiziksel, duygusal ve cinsel travmalara maruz kalan, annesi tarafından reddedilen Grey, bir süre sonra çocuk yetiştirme yurdunda hayatına devam eder ve orada da travmalara maruz kalır. Her ne kadar çok iyi bir aile tarafından evlat edinilse de yeni hayatında da yine bir kadın tarafından cinsel istismara maruz kalır. Yaşadığı fiziksel ve cinsel travmaları yetişkinlik dönemine de taşıyan kahraman kadınlarla efendi-köle ilişkisi çerçevesinin dışına çıkamaz. Sağlıklı duygusal ilişkiler kurmaktan kaçınır. Geçmişte yaşadığı güçsüzlük ve yetersizlik duygusunu hükmeden erkek rolünde gidermeye çalışır. Tabi bu durum beraberinde narsistik kişilik yapısını da getirmektedir.
          Genç yaşta zengin ve ünlü olan Bay Grey kadınlara kimsenin reddemeyeceği olanaklar sunarak reddedilme ihtimalini de azaltmaktadır. Cinsel dünyası cezalandırma-acı verme fantazileriyle doludur. Grey, yaşadığı güvensizlik nedeniyle herşeyi kontrol altında tutma güdüsündedir. Bu da cinsel fantazilerini gerçekleştirmeden önce uyguladığı ritüelleri açıklamaktadır. Zamanla bu ilişki sado-mazoşizme dönüşür. Şiddet ve acı sahneleri olmadan tatmin olamaz. İlişkinin mazoşizm yanını ise Anastasia Steele tamamlamaktadır.
           Özetle anne-çocuk arasındaki ilişkide yaşanan çocukluk dönemi travmaları yetişkinlik çağında çeşitli şekillerde karşımıza çıkar. Yeme bozuklukları, cinsel bozukluklar, bağımlılıklar, kaygı ve duygudurum bozuklukları bizim dünyayla ilk temasımızı sağlayan bakım verenlerle kurduğumuz ilişkiye atıfta bulunur. Anne-çocuk ilişkisindeki aksamalar, travmalar ise hayatla başa çıkma tarzımızı derinden etkiler. Güvenli bağlanma sürecinden geçen bireyler ise sağlıklı roller ve ilişkiler geliştirir.
                                                                                                                  Uzm. Psk. Senem Eke



http://www.lotuspsikoterapi.com/







      İşte böyle , haydi şimdi bi kez de bu gözle okuyun  popüler Grinin Elli Tonu Üçlemesini ve son kitabı Grey'i.



0 yorum:

Yorum Gönder