Yol Ayrımı

22 Şubat 2015 Pazar

| | | 0 yorum
 
 
              Yol Ayrımı Kemal Tahir'in Esir Şehir Üçlemesinin son kitabı. Esir Şehrin İnsanları ,Esir Şehrin Mahpusu'ndan sonra Yol Ayrımı ile üçlemenin sonuna gelmiş oldum. İlk kitapta bir paşa oğlu olan Kamil Bey'in yurda dönüp kendini Milli Mücadele'nin tam da ortasında buluşunu ,bunun için verdiği ödünleri okumuştuk. İkinci kitapta Kamil Bey Milli Mücadelecilere yardım ederken yakalanmış ,yargılanmış ve yedi yıl hapse mahkum edilmişti. Son kitapta ise Türkiye'nin siyasi geçmişindeki önemli olaylardan biri anlatılıyor ana tema olarak. Muhalefet partisinin kuruluşu , işleyişi ve kapanışı işleniyor. Bu sefer çok daha fazla karakter var hatta o kadar çok ki zaman zaman bu kimdi nereden çıktı bu hikayede ne işi var diyorsunuz. Asıl kahramanımız Kamil Bey bu sefer çok çok geri plana kalmakla birlikte kızı Ayşe'ye ulaşma süreci (ki burada Kamil Bey'in karısını ikinci kitabın sonunda boşadığını ve karısının bir başkası ile evlenip kızını Kamil Bey'e göstermediğini  söylemek zorundayım)kitaba bir merak ve akıcılık unsuru katmış. Ancak Kamil Bey'in güçlü , mücadeleci kişiliği gitmiş , kızı Ayşe dışında her şeyden vaz geçmiş bir adam çıkıyor karşımıza...İlk iki kitapta özellikle ikincisinde sık sık gördüğümüz güçlü bir karakter daha vardı ki bu sefer beni çok şaşırttığını söylemek isterim. Ramiz Bey sıkı Kuvayi Milliyecilerdendi .Bu sefer öyle perişan, dağıtmış çıktı ki karşımıza bu işte bir iş olmalı dedim kendi kendime, burada bir mesaj verilmeye çalışılmış olmalı bize ,gibi geldi bana. Yorgun Kuvayi Milliyecilerin demokrasinin güzelliğini yaşayacak halleri kalmamıştı sanki. Ya da belki benim hüsnü kuruntum :)
 
 
 
   


             Bir üçlemenin son kitabını yorumlayınca ister istemez hep karşılaştırma yaptığımı farkettim. Yol Ayrımı'na gelelim en iyisi... Olaylar bir gazetede başlıyor. Vakit gazetesi de diğerleri gibi habersizlikten kırılmakta... Hep tekdüze olağan haberler yazarak gazete basmaktan çok sıkılmıştır herkes gibi  Murat ta...Tam da o sırada bir telgraf gelir ve bomba gibi bir haber düşer Serbest Parti açılıyordur. Üstelik bu parti Gazi'nin isteği ile açılıyordur ve  başında Halk Partisi'nin sadık adamlarından  Fethi Bey vardır. Bu durum yani Halk Partisi'ne muhalif bir partinin kuruluyor olması, bunca zaman Gazi'nin yanında olan insanların ona karşı bir parti kuruyor olmaları insanların kafasını karıştırmıştır ve bir kargaşa yaratmıştır.







            Bu arada İstanbul'da üst üste yangınlar , hastalıklar ,yokluklar her türlü pisliğin, ahlaksızlığın kol gezmesine neden olmaktadır. Bütün bu olan bitenlerin içinde kızının karşısına çıkmak için liseyi bitirmesini bekleyen bir baba vardır. Kamil Bey... Babasından, annesinin anlattıkları yüzünden nefret eden Ayşe babasının gerçek yüzünü öğrenecek ve babasını affedecek mi? Serbest Parti kurulduktan sonra kimler neler yaşayacak, halk sağlıksız yaşam koşullarında daha ne kadar dayanabilecek? Bir taraftan zenginler daha da zenginlerken fakirler nasıl ayakta kalmayı başaracaklar. Hürriyet'e kavuşulduğu sanılan o günlerde ,insanlar ne kadar özgür ? Tüm bu soruların cevapları için Yol Ayrımı'nı okumalısınız. Ancak daha önce üçlemenin diğer kitaplarını da okuyun çünkü sık sık geri dönüşler var ve diğer kitapları okumadıysanız bi çok şey size bir şey ifade etmeyecektir...



       Son olarak üçlemenin ilk kitabından aldığım keyfi diğer ikisinden almadığımı belirtmek boynumun borcu. Bu benim tamamen şahsi fikrim. O dönemin dili çok güzel aktarılmış falan filan ama o kadar çok konuşan insanlar vardı ki ikinci ve üçüncü kitaplarda zaman zaman bayılıyorum sandım. Uzun uzun konuşan insanlar  bana göre değil ben bunu anladım. Giderek daha çok şey bana göre değil olmaya başlıyor bakalım sonuç nereye gidecek.... Keyifli bol kitaplı günler dileklerimle yeni kitabım için heyecanlanmak üzere huzurlarınızdan ayrılıyorum ;)

1473

7 Şubat 2015 Cumartesi

| | | 1 yorum

 
             Çocuklarımız sayesinde her gün yeni şeyler öğrendiğimiz gibi, çocuklarımız sayesinde hayatımıza giren güzel insanlar da var. Çocuklarımın çok sevdikleri arkadaşlarının annesi, artık rahatlıkla sevgili dostum diyebileceğim Ceyda'm verdi bu lezzetli kitabı bana. Birlikte geçirdiğimiz oldukça üzücü  bir günün sonunda biraz kafa dağıtmak için bir araya geldiğimiz o gece ben ona okuması için bir kitap verdim , o da bana....İnsanın ruhunu  tamir etmek için kitap veren dostlarının olması ne kadar güzel.
 
         Yüz elli sayfalık minik sayılabilecek bir kitap 1473 ama etkisi, öğrettikleri , kazandırdıkları çok büyük. Biri bana Otlukbeli Savaşı'nı bu kadar keyifle okuyacaksın ve okuduklarını bir daha unutmamak üzere hafızana kazıyacaksın dese inanır mıydım bilmem. Kesinlikle ders kitabı olarak okutulması gereken, ortaokul öğrencilerine ödev olduğu hissettirilmeden  :) ödev gibi verilebilecek bir kitap 1473.
 
      Anlatımının sadeliği ,naifliği ile az sözle çok şey anlatılabilirin en güzel örneği diyebilirim. Otlukbeli Savaşı'nı bir dişi kirpi anlatıyor bize. Hem tarih hem de kirpiler hakkında pek çok şey öğreniyorsunuz. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey'i tanıyoruz önce doğumundan ölümüne kadar. Sonra İstanbul'u fetheden Sultan Mehmet tanıtılıyor yine doğumundan ölümüne. Otlukbeli nerededir , nicedir, neden uğrunda savaşır Türk Türk'e , Müslüman Müslüman'a karşı bunu öğrendikten sonra tarihin en kanlı savaşlarından birine tanıklık ediyoruz ,savaş meydanının tam da orta yerinden...
 
 "İnsanın yarası neredeyse, kalbi de orada atar. Dünyanın kalbi ise savaş meydanlarında...1473 yılında Otlukbeli sekiz saatliğine dünyanın kalbi oldu .Attı,attı,attı..."
 
 

 
            "Artık Türk'ün Türk'le, Müslüman'ın Müslüman'la savaşacağı kesinleşmiş, kimilerine göre bu kıyamet alameti sayılmıştı. Hepsi Türk, hepsi Müslüman olan kahraman askerlerin arasında binlerce hayvan ve onların da arasında iki kirpi vardı."

          İşte o iki kirpiden dişi olanı ,iki ordunun zar zor sığdığı ovada  iki yüz bine yakın askerin çarpıştığı Otlukbeli Savaşı'nı öyle güzel bir dille anlatıyor ki bize...

          "Tanrım biraz eğilirsen sana sarılabilirim." diye ifade ediyor sevdiğini bulduğu günü...Bir  savaşta  sadece insanların  değil ,hayvanların ,bitki örtüsünün ,dağın ,taşın da çok büyük kayıplar verdiğini anlatıyor bize sevdiğini kaybederken...

           "Yuvalarının üstünde birbirini öldürmek için sıraya girmiş zafer düşkünlerini taklit ederek yere düşerken, dualar ettiler. Bu şekilde ölmeyecekleri bir dünyaya yeniden gelebilmek için. Ve hayvanlar her duanın sonunda "amin" yerine "olsun" dedi. Olsun. Bu "olsun" iki anlam taşırdı. Her şeyi kabullendiğimizi gösteren "olsun" ve duamızın gerçekleşmesini aşkla istediğimizi belirten "olsun". 

       Bir savaşı tarafsız olarak okurken  öyle kötü hissediyorsunuz ki kendinizi ...İçiniz acıyor her iki taraf için de ...Olmasın istiyorsunuz, biri dur desin tüm olanlara...Bir taraftan gayet insani duygularla boğuşurken bir taraftan da en zayıf yönümüz merak, ağır basıyor ve bayıla bayıla okuyorsunuz savaş taktiklerini, kullanılan silahları, askerlerin kıyafetlerini sınıflandırılmasını...Hatırlasanıza hani bize tarih derslerinde öğretilmeye çalışılan Azaplar,  süvariler, piyadeler... İşte bu kitabı okurken bunları sular seller gibi öğreneceksiniz. Hem de hiç farkına varmadan...

       Lafı uzatma , de ki bize okuyalım mı okumayalım mı derseniz , kesinlikle , mutlaka, muhakkak , yüzde yüz okumalısınız derim...Hem de en yakın zamanda...


      Tarih , üstelik savaş tarihi yazan biri( gerçi yazarımız bu kitabın bir aşk kitabı olduğunu söylüyor ama ) gözünüzde nasıl canlanır. En azından belli bir yaş üzerinde olmasını beklersiniz değil mi? Kim yazmış bu kitabı diye bakınca şaşırdığımı itiraf etmek istiyorum. Karşıma gencecik  üstelik çok ta hoş bir bayan çıktı...


kaynak: http://wikibedia.com.tr


        Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp derler ya ...Ben de yazarımızın zaten tanınmış bir yazar gazeteci  olduğunu öğrendim biraz araştırınca. Ve bilmek istersiniz diye sizinle de paylaşmak istedim. Buyurun bu enfes kitabın güzel yazarı BEDİA CEYLAN GÜZELCE Hem de kendi dilinden...
 
 
 
              Kitabımızın tanıtım videosuna göz atmak istersiniz diye düşündüm ...
 
 
 
 
          Buyurun yazarımızın hazırladığı Otlukbeli Savaşı Sırları  Belgeseli ...Kitabı okuduktan sonra mutlaka izleyin derim...
 
 
 
 
 
 


      



 

Esir Şehrin Mahpusu

2 Şubat 2015 Pazartesi

| | | 0 yorum

         



       Çok ümitli idim yarıyıl tatilinden. Bol bol dinlenecek ve tabi ki bol bol okuyacaktım. Bi dolu kitapla veda ettim İstanbul'a.Çok keyifli günler  geçirdiğimizi itiraf ediyorum ancak öyle yoğun ve hareketli geçiyor ki  tatilimiz, gün içinde yoğunluktan gece yorgunluktan, okumaya istediğim kadar zaman ayıramadım. Hal böyle olunca yine elimde uzadı da uzadı kitabım...Verdiğim uzun aradan dolayı özür diler anlayışınıza sığınıp yorumuma geçerim sevgili takipçilerim ve okurlarım :)




       Esirdi Şehr-i İstanbul... Kimileri boyun eğip,esir alanlarla iş birliği yaparak kurtarmaya çalışırken postu ,insanlar vardı, bazı insanlar... Esir Şehrin İnsanları...Anadolu'ya inanan , Mustafa Kemal'e güvenen Kuvayi Milliyi destekleyen...İrfan Beyler, Nedime Hanımlar, Kamil Beyler ve daha niceleri... 
       Kamil Bey'i ve diğerlerini Esir Şehrin İnsanları'nda okumuş ve sizinle paylaşmıştım. Esir Şehrin İnsanları Kemal Tahir'in Esir Şehir  üçlemesinin ilk kitabı idi.İlk kitabın sonunda  hatırlarsanız Kamil Bey bir sandığın içine saklanmış gizli belgeleri Kuvayi Milliyecilere verirken yakalanmış ve  hapishaneye atılmıştı. Hapishanede önüne sunulan onca şeye rağmen doğru bildiğini yapıp yedi yıl  mahpus olmak...Kamil Bey'e yakışan da buydu. Üçlemenin ikinci kitabı olan Esir Şehrin Mahpusları Kamil Bey'in hapishane günlerini hem kendisi ile hem de Osmanlı aristokrasisiyle hesaplaşması anlatıyor. Bu hesaplaşma esnasında Mustafa Kemal'e ve Kuvayi Milliye hareketine karşı olan İstanbul'un bir kısım insanlarına karşı sınırlı da olsa aydınların verdiği mücadele bu kez demir parmaklıklar arkasından anlatılıyor bize. Kitapta anlatılan birbirinden canlı karakterler o günlerin İstanbul'unda kol gezen her türlü pisliği de gözler önüne seriyor.

           Kemal Tahir'in dil zenginliği  ve hakimiyeti sayesinde o dönem argosunun da renklendirdiği kitap , açık söylemek gerekirse bana ilki kadar lezzetli gelmedi. Bi kere kapalı mekan beni bastı. Fenalıklar geldi içime. Karakterler ile yapılan uzun sohbetler sıkıcı geldi. Elbette karakterler üzerinden anlatılmak istenenin okuyucuya aktarılması  için o uzun diyaloglar olmalıydı ama ben sıkıldım işte. Bilirsiniz her zaman düşüncem ne ise onu olduğu gibi paylaşıyorum sizinle.


         Bir üçlemenin tüm kitapları okunmalı  diye düşünüp ilkinden sonra ikincisini de okumaya  karar vermiştim. Henüz kesin kararımı vermemiş olmakla birlikte   sanıyorum üçlemenin son kitabı Yol Ayrımı'nı okumadan önce araya başka kitaplar alıp biraz ferahlatacağım kendimi. Büyük ustaya ve bu müthiş üçlemeye haksızlık ve saygısızlık etmek istemem. Son söz olarak  ben size şöyle söyleyeyim ; belki oldukça yoğun bir yarıyıl tatilinde okumasaydım çok daha keyifli gelebilirdi Esir Şehrin Mahpusu bana...Demem o ki benden sebep okumaktan vazgeçmeyin sakın. Bazen bazı kitapları yanlış zamanda okuyarak onlara haksızlık ettiğimiz doğrudur...

      Bol kitaplı günler diliyorum...