İki Şiirin Arasında

24 Aralık 2014 Çarşamba

| | |
 
 
 
  
      Aile Çay Bahçesi'ydi okuduğum ilk Yekta Kopan kitabı. Çok beğendiğimi ve diğer kitaplarını da okumak istediğimi yazmıştım yorumumda. İki Şiirin Arasında'yla yine Yekta Kopan'ın o sıcacık öyküleriyle buluşmak hasret gidermek çok keyifli idi. Öyle güzel ki Yekta Kopan öyküleri. Sanki sizi yazıyormuş gibi, gençlik aşkınızı, ilk özlemlerinizi , hayal kırıklıklarınızı , mutluluklarınızı sizin için yazıyormuş gibi. Öyküler sanki tüy gibi yumuşak fakat bir balyoz gibi sert oluyor etkisi...Kulağınıza o bildiğiniz ses tonu ile anlatıyormuş gibi hissediyorsunuz okurken. Kısacası keyifli iş Yekta Kopan okumak.
 
   Bu kez iki bölümden oluşuyor kitabımız .Birinci bölüm Biraz Konuşabilir Miyiz?  İlk öykü Şarkılar Seni Söyler...Bir rakı masasında çocukluk arkadaşları ile demlenirken içinde bir hesaplaşma yaşayan, tuhafiye dükkanı kadar karmaşık olan baba oğul ilişkisini sorgulayan bir adamın hikayesi...Babanızı mahalledekilerden daha az tanıyor olmak nasıl can yakıcı olmalı bi düşünün....
Bölümdeki diğer öyküler Aşkın Ne Olduğunu Bilmiyorsun, Tommiks Gelse Kurtaramaz Bizi ,Öğretmen, İki Şiirin Arasında... Ben bu bölümden hatta tüm kitaptan en çok iki öyküyü beğendim. İlki öğretmen.  Buradan bir iki alıntıyı paylaşmak istedim sizinle.... "Arkadaşlarım toprağa düştü, dayandım. Akrabalarım yurdundan koparıldı dayandım. Ama öğrencilerin benden koparılıp işkence alındığında dayanamaz oldum , çürüdü yüreğim." 

      "Öğrencilerine mektubu sevdirmeyi çok istemiş. Düşünmüş taşınmış , farklı bir şey yapayım , demiş. Öğrencisinin o dönemdeki ruh haline,  edebiyat sevgisine,  hayatına uygun birer şair seçmiş. Artık hayatta olmayan şairler.  "Oturdum masanın başına , birine Can Yücel'in ağzından yazdım, birine Nâzım'ın ağzından. Kimin için Metin Altıok oldum kimi için Cemal Süreya. Bütün mektupların sonunda da dedim ki, ben çoktan öldüm ama bil ki senden gelecek bir mektup yaşadığım günleri daha değerli kılacak benim için, üşenmez de iki satırcık karalarsan mutlu olurum. Sonra koydum mektupları zarflara , yazdım üstlerine öğrencilerin adlarını. Pul da yapıştırdım. Geldim okula, verdim zarfı  Süleyman Efendi'ye. İkinci derse yeni başlamıştık , Süleyman Efendi kapıyı tıklatıp içeri girdi. Hocam , öğrencilere mektup var, dağıtabilir miyim, dedi. Bizimkilerin yüzünü görmen lazım. Nedir bu mektup, kimden geldi, diye hayret içindeler. Alır almaz anladılar tabi ama hiç çaktırmadılar. Hemen katıldılar oyuna anlayacağın. "
       "Cevap yazdılar mı peki?"
        "Ne yalan söyleyeyim , altmış öğrenciden altısı yazsa  bayram edecektim. Altmışı birden yazdı. Bir de oturup o şairin hayatına çalışmışlar falan, ona göre bir şeyler yazmışlar.Hatta aralarında şairine birkaç mektup daha yazan oldu.Bir  öğretmen daha ne ister ki? "
 
 
            Sevdiğim diğer öykü ise kitaba adını da veren İki Şiirin Arasında isimli öykü oldu. Bu bir mektup aslında...Bir adamın ölmüş karısına yazdığı bir mektup. Mektubunda karısına bizim öğretmenden de bahsediyor hatta ...Çok iç burkan bir öykü olduğunu tahmin edersiniz. En fenası da eşinin sağken arayıp bulamadığı nüfus cüzdanını eşinin ölümünden sonra kitaplığındaki bir şiir kitabının içinde iki şiirin arasında bulması. :(
 
           Kitabın ikinci bölümü Daha Önce Tanışmış Mıydık? Bu bölümde de nefis öyküler var. Ha bu arada neden böyle ayrılmış kitaptaki öyküler bilemedim ama öykülerin bi kısmı ilk kez okuyucu ile buluşuyormuş bir kısmı da daha önce çeşitli dergilerde yayınlanmış...  İlk bölüm, “Biraz Konuşabilir miyiz?”de “Şarkılar Seni Söyler” ve “İki Şiirin Arasında” ilk kez okurla buluşuyormuş. “Aşkın Ne Olduğunu Bilmiyorsun” Granta Türkiye'nin ilk sayısında, “Tommiks Gelse Kurtaramaz Bizi” ve “Öğretmen” de Ot dergisinde yayımlanmış. “Daha Önce Tanışmış mıydık?” adlı ikinci bölümdeki bazı öyküler Hayalet Gemi dergisinde çıkmış. Ben ikinci bölümde en çok Şerbetçi isimli öyküyü sevdim. Uykusuzluk hastalığına kapılan bir halkı ,kasabanın delisi ormandan topladığı malzemelerden yaptığı bir macun ile bu dertten kurtarmış. Adına Şerbetçi denen bu adam ormana gider macunu yapar ve herkese tek tek dağıtırmış. Bir gün insanların kendilerine verilen macunu sattığına tanık olarak kasabayı terk etmiş ve kasaba yeniden uykusuzluğa mahkum olmuş...Kendisi de uykusuzluk hastalığına yakalanan bir adamın gidip Şerbetçiyi buluşunun öyküsü...
        Yine keyifle okuyacağınız, hayatta es geçip ,atladığımız bazı anlarımızı hatırlatan nefis bir Yekta Kopan kitabı...Uzun süre etkisinden kurtulamayacaksınız....
 
 
 
              
 
               YEKTA KOPAN, 1968’de doğdu. Hacettepe Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Aşk  Mutfağından Yalnızlık Tarifleri adlı kitabı 2002 Sait Faik Hikâye Armağanı’na, Karbon Kopya adlı kitabı 2007 Dünya Kitap Yılın Telif Kitabı Ödülü’ne, Bir de Baktım Yoksun adlı kitabı da 2010 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne ve 2010 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü değer bulundu. Çocuk kitabı Burun 2009’da yayımlandı. Kitapları çeşitli dillere çevrildi. Son olarak 2013 yılında Aile Çay Bahçesi adlı romanı yayımlandı.
 
Yekta Kopan’ın Can Yayınları’ndaki diğer kitapları:
 
 
 

0 yorum:

Yorum Gönder