Uykuların Doğusu

31 Ekim 2014 Cuma

| | | 0 yorum

 



Yollar uzun ,okumak lazım....


          
 
             Bir adam düşünün size dayısını anlatsın. Ama bunu dayısından başka bir sürü şeyi anlatarak hatta dayısını bir kenara bırakarak ve kelimelerle resmen oynayarak yapsın. Üstelik bir de kitabın yazım sürecini anlatsın bu arada...Bu ancak rüyalarda olur diyorsanız bu kitabı okumalısınız...

 
           Hiç aklımda yoktu Hasan Ali Toptaş okumak. Sağ olsunlar okuma grubunda tanıştığım ve okumalarıma anlam katan arkadaşlarım  @handan.balioğlu  ve  @deryacelil çeldi aklımı. Onlar aslında tüm Hasan Ali Toptaş kitaplarını okuyorlarmış sıra sıra. Bu ay da Heba okunacakmış. Ben bunu buldum ve bu kitapla karıştım aralarına ... Diğer kitapları nasıldır bilmiyorum ama Uykuların Doğusu allak bullak etti beni.
 
          Bi kitap düşünün ... İlk cümlesi küçük harfle başlasın. Ve son cümlesi büyük harfle başlasın ama yarım kalsın ... Bu yarım kalan cümle kitabın başındaki küçük harfle başlayan cümle ile birleşsin ve kitabın yazılmaya başladığı ana götürsün sizi. Eminim şu anda çok merak ettiniz. Pek sık rastlanan bir şey değil bu değil mi ? İşte bu yazar da pek sık rastlamadığımız cümlelerle anlatmış hikayesini ...
 
        Dayısının istediği gibi  onun verdiği tavsiyelere uyarak yazmış kitabını ve anlattığı karakterler parça parça gibi görünüp sonuçta bir bütüne yani dayıya ulaşıyor. Dayısının,  “Bazı hikâyeler kendilerini bir çeşit hikâyeler topluluğu şeklinde gösterirler, onları tutup herhangi bir yöne yürümeye zorlama, neme lazım, takıl peşine git.” tavsiyesini dinlemiş yazarımız. Olağanüstü betimlemeler var kitapta birkaç örnek vereyim ama uyarmadı demeyin bağımlılık yapıyor...
 
 " yeryüzünde bir yanık lekesi gibi gezip duran aşklar " 
 "hayata boş vermiş adamların el kol hareketlerinden yapılmışa benzeyen evler" 
 " berrak bakışlarla körpe seslerden oluşan çıplak ayaklı kocaman bir bulut "
 
        Sanıyorum bu kadarı yeterli ne demek istediğimi anlamanıza. Gerçekten muhteşem değil mi ? Sizi ne anlattığından ziyade nasıl anlattığı ile büyüleyecek bir kitap işte Uykuların Doğusu
 
        “İnsan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykudadır.” der Hasan Ali Toptaş .Böyle işte her cümlesinde şöyle bi dur düşün :)
 
         Kitabın konusundan daha fazla bahsetmeyeceğim ama  aradıkları farklı olsada hepsinin ortak özelliği arayış olan kahramanlarımız var onları  söylemeden edemeyeceğim ...Öncelikle radyoevinde amirlerinden bir iş isteye isteye insanlığından çıkıp bir köpeğe dönüşen adam var , sonra Haydar var ki bence kitabın en önemli unsuru. Ne zaman sıkışsa yazar hemen Haydar çıkıyor sahneye ve çekip  götürüyor hikayeyi bi başka tarafa...Hokkabaz deseniz bi başka dünya, sanat ne içindir diye sorun anlatsın saatlerce diyorum ama inanmayın bana siz okuyun en iyisi bu kitabı görün Hokkabaz kimmiş...Sonra bi Cebrail Dede var, bi otobüsün tepesine tünemiş olarak buluyoruz onu ve sonra bi kuşun peşine takılıp gidiyo....Bi Haziran var sonra ama ne Haziran .Bi de Haziran'ın sahibi ...Kaybetmiş te Haziran'ı aramış köşe bucak...Hala yeterince merak etmediniz mi siz bu kitabı?Bana kalırsa ettiniz ...
 
         Bitirmeden önce bi de ödül aldığını söyleyeyim de iyice merak edin...2006 Orhan Kemal  Roman Ödülü kazanmış kitabımız...
 
                E bunca anlattık ta ,yazarımızdan bahsetmeden bu yazıyı bitirmek olmaz değil mi ?O zaman bakalım Hasan Ali Toptaş kimmiş?
 
 
 
 
Pek sık yapmam ama ben bu kez kitabımı çok değerli öğretmen arkadaşımdan aldım.Siz edinmek isterseniz diye baktım da benim alışveriş yaptığım birkaç  yerde fiyatlar şöyle :
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Bu Roman O Kız Okusun Diye Yazıldı ...

22 Ekim 2014 Çarşamba

| | | 6 yorum
                  







               Bu roman o kız okusun diye yazılmış. Ne şahane değil mi ? Kim istemez ki o kızın yerinde olmayı , dediğinizi duyar gibiyim. Tabi henüz okumadınız bu romanı siz. (Ama okuyacaksınız:) )Ben kitabı okuyan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki inanının hiçbiriniz istemezsiniz .... O kıza , o Yahudi kızına yapılanları okuduktan sonra , sonuçta size özel bir kitap yazılmış olsa bile istemezsiniz....

            Azınlıkların yaşadığı sıkıntılar , okuduğum bazı kitaplardan sonra hem daha çok ilgimi çekmeye , hem de daha çok canımı yakmaya başladı. Bu kitabın da biri Müslüman biri Yahudi , iki gencin hırpalanmış aşklarını anlattığını duyunca hemen aldım ve okumaya başladım.
           Başladım başlamasına ama ben aşk beklerken ölüm çıktı karşıma. Kahverengi pardösülü adamın , omuzundaki yumruyu fark edip bir aile yemeğinde cerrah olan kuzenine göstermesiyle başlayan ve ölüme çıkacağı çok belli olan bir yol hikayesi okumaya başladım önce. Konu kanser olunca , konu ölüm olunca hem de hiç beklenmedik bir anda , bir hayli sıkıldı canım ne yalan söyleyeyim. Üstelik kullanılan dil de bir romandan çok deneme yazısı okuyormuşum hissi uyandırdı bende. Yani anlayacağınız tam "offffff bir hayal kırıklığı kitabı daha " derkeeeeeen , birden başka bir adam çıktı karşıma ilerleyen sayfalarda. Başka bir genç adam yine kahverengi pardösülü ... Ve öyle güzel bir aşkın içinde buldum ki kendimi anlatamam.




            Bir taraftan o güzel aşkı okuyor, bir taraftan da bu romanı farklı iki kişi yazmış olmalı diyorum. Daha birkaç sayfa önce dolambaçlı uzun uzun karışık cümlelerle ölüm anlatılıyordu. Karam karam kararmıştı içim. Ama sonra su gibi akan bir dille anlatılan şahane bir aşkı yaşamaya başladı yüreğim. Kahverengi pardösülü genç adam ve bal rengi gözlü kızla ...


            Bir yanı ölüm bir yanı aşk bir kitap bu. Bir yanı sıcacık  tutkulu bi aşkı , bir yanı dalga geçer gibi ölüme doğru gidişi anlatıyor. 

 
            Birbirleri ile komşu olan bir genç Müslüman adam ve bir Yahudi kızı. Karşılıklı apartmanlarda otururlar. Otobüs durağında karşılaşırlar her gün. Genç adam kızın sırtındaki kemana yarenlik edecek bir gitarla çıkar karşımıza...Çekinerek gider kızın yanına ve ...



İkizlerle okuyamama halleri :)

             Tam da şu noktada çok kararsızım.


            Aslında olanı biteni hemen şimdi anlatmak istiyorum ... Siz de şaşırın, siz de kızın siz de yaşayın benim yaşadığım duyguları istiyorum.

           Bir taraftan da bu kitabı okuyun istiyorum hemen ... Kendiniz şahit olun yaşanan her şeye ...Siz şaşırın sayfaları çevirdikçe , siz kızın kitabın içinde istediğiniz kişiye istediğiniz yerde.


          Okudukça sevdiğim , her sayfada beni daha da çok içine çeken acısı ile tatlısı ile hayatın içinden bir roman okudum ben a dostlar.



    Çok sevdiğim Cemal Süreya 'nın şiirleri ile donatılmış , finalde insanın içine içine işleyen , sıradan olmaktan çok uzak anlatım tarzı ve dili ile iyi ki okumuşum dediğim bir kitaptı.
Şiddetle tavsiye edilir.
Kimsenin dilinden , dininden, ırkından , düşüncesinden
 vs dolayı dışlanmayacağı günler görebilmemiz umudu ve dileğiyle artık susuyorum.



                                                   Cemal Süreya  ve Sevda Sözleri 




                                         Keşke yalnız bunun için sevseydim seni ....






                                              
                                                         Enver Aysever


Ermiş...

18 Ekim 2014 Cumartesi

| | | 0 yorum
 
 
 
               Uzun zamandır tüm kitap konulu profillerde , ortak paydası kitap olan insanların paylaşım yaptığı sayfalarda görüyordum Ermiş'i. Her seferinde merakım daha çok artıyordu. Okunacak o kadar çok kitap var ki kuşkusuz gördüğüm her kitabı alıp okuyamıyorum. Kitap paylaşımlarının piri , dünya tatlısı bir arkadaşım var benim. Sanal bir arkadaşlık bu , maalesef henüz tanışamadık. Ama gönlünün güzelliği ile her günümüzü aydınlatan şahane bir kitap perisi kendisi. Adı bende saklı biz ona   @yummy_kitapp diyoruz. Vazgeçilmezim , başucu kitabım , dönüp dönüp tekrar okuduğum der @yummy_kitapp Ermiş için. Ve ben de en sonunda dayanamadım aldım.
 
         Küçücük bi kitap 54 sayfa ama etkisi gerçekten çok büyük. Gerçi ben 40 yaşımın aklıyla okurken kitabı bir çok yerde sanki ben konuşuyormuş gibi hissettim kendimi:) ama yine de bu bilgece söylenmiş cümleleri bir arada okumak güzeldi.
 
        Gelelim kitabımızın konusuna ...Yıllardır yaşadığı kentten ayrılan bir adam. Bu adam kim mi? Eserin orijinal adı The Prophet ,Peygamber anlamına da geliyor. Batılı yazarlar arsında Onun Hz. Muhammed’i temsil ettiğini ileri sürenler çıkmış. Bazıları Ermiş’in kent halkına seslenişini Hz. İsa’nın çöldeki vaazı arasında benzerlik kurmuşlar. El Mustafa Orphales şehrinden ayrılırken halka, onların sorduğu soruların cevaplarını veriyor..Kendisini almaya gelen gemi gelip kent halkı onu uğurlamaya gelince , insanlar onun son kez kendilerine hitap etmesini istiyorlar. . Aşk , evlilik, çocuk, suç ve ceza , öğretmek ve daha bir çok konu hakkında bildiklerini söylemesini istiyorlar. Her konu başlığı ile ilgili öyle cümleler var ki kitapta. Hepsini minik kağıtlara yazıp evin duvarlarına yapıştırsam bütün duvarlar dolar.
        Okumaya başlayınca önce minik notlar alayım dedim ilk şaşkınlıkla. Sonra baktım ki bütün cümleler not alınası, altı çizilesi. Hiç sevmem okuduğum kitaplarda cümlelerin altını çizmeyi. Benden sonra okuyacak olanlar kendi cümlelerini bulsunlar isterim. Benim cümlelerime takılmasınlar. O yüzden bu kitapta da yapmadım. Ama ilk kez hissettiğim bir şey var. Sanırım bu kitabı zaman zaman çıkarıp kütüphanemden ( kitaplığıma artık kütüphanem diyorum , çok hoşuna gidiyor ) tekrar tekrar okuyacağım. Aklımda kalıncaya kadar altını çizmek istediğim cümleler...
 
       Birkaç cümleyi paylaşmak istiyorum sizinle ne demek istediğimi desteklesinler diye ...
 
      Aşka Dair... Aşk sizi çağırdığında onu izleyin...yolları zorlu ve dik olsa da...
 
      Evliliğe Dair ...Birbirinizi sevin ama aşkı pranga eylemeyin...Bırakın ruhlarınızın kıyıları arasında dalgalanan bir deniz olsun aşk. Birbirinizin tasını doldurun ama aynı tastan içmeyin. Birbirinize ekmeğinizden verin ama aynı somundan yemeyin. Yüreklerinizi verin , fakat teslim etmeyin birbirinizin eline ...
 
     Çalışmaya Dair ... Hayatı çalışmak yoluyla sevmek hayatın en derin sırrına ermek demektir. Fakat eğer ıstırap çekerken , doğduğunuz güne lanet edip bedeninizin yükünü taşımayı alnınızın kara yazısı sayıyorsanız , o zaman size cevabım şudur: Yazılanı silecek olan sadece alın terinizdir.
 
    Giysilere Dair... Giyimde edep, ahlaksız olanın gözlerinden korunmak için bir kalkandır, unutmayın. Ahlaksız diye bir şey kalmadığında ise giyimde edep prangadan ve zihin kirliliğinden başka nedir ki ?Hem unutmayın , çıplak ayaklarınızı hissetmek haz verir toprağa ve rüzgarlar saçlarınızla oynamak özlemindedir.
 
  Çocuklara Dair ... Onlar sizin sayenizde gelir ama sizden değildir. Sizinle birlikte olsalar bile size ait değildir. Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil ...zira kendi düşünceleri var onların. Onlar gibi olmaya çabalayabilirsiniz , ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın.
 
 
 
       HALİL CİBRAN KİMDİR ?         
 
                        
 
 
 
 
 
kaynak : http://www.olympos.com.tr
 
 
HALİL CİBRAN'IN MEZAR TAŞI YAZISI
 
Ben de senin gibi hayattayım halen.
Ve simdi, yanı basındayım.
Kapa gözlerini ve etrafa bir bakin.
 Beni göreceksin, hemen önünde duruyorum…
 
 
 
Bu kitapla ilgili söylenecek tek şey...Alın , okuyun ,okutun mutlaka...

Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri'nin Olağanüstü Yolculuğu

17 Ekim 2014 Cuma

| | | 0 yorum



             Önce adı çekti tabi ki ilgimi.Sonra önemsemedim unuttum gitti. Soğudum nedense... Belki adını çok sevip , okuduktan sonra hiç beğenmediğim kitaplar olmuş geçmiş zamanda...

             Sonra bir gün baktım birkaç arkadaşım ki onlar da blogger , Pillikutuphane , Okumabahçesi ve Kitapgurmesi bu kitabı okuyorlar Ekim ayında ve haydi siz de bize katılın diyorlar. Ben de okuyacağım sizinle dedim ve Devlet Ana biter bitmez , aldığım birçok kitap arasından Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri'nin Olağanüstü Yolculuğu'na başladım. 

         Daha ilk sayfadan sevdirdi kendini kitabım, belli etti beni yormayacağını. Keyifli bir anlatımı var öncelikle. Biraz gereksiz gelse de önce, sonra sevimli gelmeye başlayan ses ve kelime oyunları da var üstelik. Gerçi yazarımızın kitap boyunca yaptığı ses oyunlarını biz çevirmenin Türkçe'ye uyarlanmış hâli ile görüyoruz. Hint Fakirimizin adı Ajatashatru Lavash Patel ... Bazen Ağaca Taş Attı diye okumamız isteniyor, bazen de Aç Şatafatlı...Neyse siz okumaya karar verirseniz kendiniz göreceksiniz zaten anlatmaya çalıştığım ses oyunlarını ...

        Kitabımızın kahramanı olan Hint fakiri bildiğiniz dolandırıcı , hırsız aslında. El çabukluğu marifet mi dersiniz , saf insanlara kurulan kumpaslar mı dersiniz , her şey mevcut beş parasız ama bir fabrikatör gibi görünmeyi başaran Ajatashatru'da. Bir uçaktan iner kahramanımız. Cebinde sadece tek tarafı baskılı ve ucunda şeffaf bir ip takılı 100 Euro'su vardır. Daha dakika bir gol bir bindiği taksi şoförünü dolandırır bu para ile. Tabi parayı aldığını zanneden taksi şoförü cüzdanında olması gereken 100 Euro'nun olmadığını gecenin sonunda anlayıp işleri bir hayli karıştıracaktır ya neyse biz devam edelim. Bizim Hintli İkea'ya gelir. Niye gelir ?Yeni çıkan son model çivili yatağı almak için.Yatağı almak için yapacağı yolculuğun ve yatağın parasını yaşadığı yerdeki insanların duygularını sömürerek onlardan toplamıştır.Yatağı alacak, geri dönecek ve yatağı çok daha yüksek fiyata satacaktır. Ama aradığı yatağın stoklarda olmadığını, sipariş verirse yarın sabah geleceğini öğrenir.Ama ufak bir sürprizle. Alacağı çivili yatak 99.99 Euro değil , 115,89 Euro'dur. Bir gece Fransa'da kalmak zorundadır. Kalacağı yere verecek parası yoktur. Hatta yatağı alacak kadar bile parası yoktur. Böylece kahramanımız geceyi İkea'da geçirmeye karar verir ve eksik olan 15,89 Euro'yu nasıl bulacağını düşünmeye başlar.
       E zaten adamın işi bu , çok güzel planlanmış ustaca bir hile ile ( artık onu da burada anlatmayayım) kısa bir süre sonra hem eksik parasını tamamlamış, hem karnını doyurmuş (üstelik güzel ve çekici bir Fransız bayan eşliğinde ) , üstelik cebine de 4.11 Euro harçlık kalmıştır. 

       Derken bizim Hintli kaşla göz arasında bir İkea yatağının altına girip orada uyumaya başlar. Bu sırada mağaza kapanmış ve her yer boşalmıştır. Ajatashatru gecenin bir vakti uyanır ve koca İkea'nın içinde babasının evi gibi keyif çatmaya başlar. Birden duyduğu ayak sesleri ile paniğe kapılıp mavi bir dolabın içine atar kendini. Ne olursa ondan sonra olur zaten. Bizim bahtsız Hintli'nin saklandığı dolap , poşetlenir , kutulanır ve bir tahta kutuya konarak nakliye edilir. Hem de nereye biliyor musunuz ? Birleşik Krallık'a ...



İçine sığabileceğim büyüklükte bir İkea dolabı ararken ben :)

          Artık susmalıyım.Bundan sonra o olağanüstü yolculuk başlıyor ve bu yolculuğa katılıp katılmama kararı size ait. 

          Ama bir şey itiraf etmeliyim önce. 
          Ben belki adından ötürü bu kitabı baya baya lay lay lom sanmıştım. O da nedir , demeyin. Hani şu suya sabuna dokunmayan , sadece anlattığı mevzuyu anlatan kitaplar var ya , onlardan biri işte ...Ama yanıldığımı anladım sayfaları çevirdikçe ve utandım bu ön yargımdan dolayı. Kitap aslında başından sonuna dokundurmalar yapıyor insanlar ,ırklar,coğrafyalar arası ayrımcılık mevzuna. " Neden kimileri şurada , kimileri burada doğuyordu ki? Neden kimileri hayatlarını yaşarken diğerlerinin ve daima aynı kişilerin ancak susmaya ve ölmeye hakkı vardı? " diye sorgulamalar yapıyor örneğin.

         Üstelik bu yolculuğun bir içsel yolculuğa dönüştüğünü gördüm ve bu kitaptan aldığım keyif bilmem kaça katlandı.

          Son olarak bilmem farkında mısınız ama , "Hint ipeğinden bir cep mendili kadar küçük bu dünya." Umarım bir gün bir yerlerde karşılaşır ve kitap dolu sohbetler yaparız...Keyifli okumalarla dolu günlerimiz olsun....




       Ha unutmadan kitabımızın yazarı Romain Puertolas ...Fransız ve İspanyol asıllı olup 1975 yılında Montpellier'de doğmuş. Fransız,İngiliz ve İspanyol dili ve edebiyatı alanlarında eğitim görmüş.İspanyolca,Katalanca,İngilizce ve Rusça Bilen yazarımız Dj'likten öğretmenliğe hatta hostesliğe kadar birçok iş yapmış.Yazarın ilk kitabı Bir İkea Dolabında Mahsur Kalan Hint Fakiri'nin Olağanüstü Yolculuğuotuz altı ülkede yayımlanmış ,otuz üç dile çevrilmiş ve genç yazara çeşitli edebiyat ödülleri kazandırmış.

Devlet Ana...

13 Ekim 2014 Pazartesi

| | | 4 yorum

                                                 
 
 

 
 
Bir okuma grubu ile okuyorsanız eğer, atladığınız şahane kitapları okuma fırsatınız oluyor. Kemal Tahir Devlet Ana da benim hep ertelediğim bir kitaptı. Herkesin zor kitaptır demesi korkutmuş olmalı gözümü. Okuma gruplarımdan biri (artık tanıyorsunuz siz de ) Kitap Kardeşliği ile Ekim ayı okumamızdı.Bu ayki kitabımızı sevgili kitap kardeşimiz ve severek takip ettiğim blogger Beyaz Kitaplık seçti.İtiraf etmeliyim ki kitabın başında biraz ağır gidiyor, dedim soranlara. Sonra hızlandı keyiflendi anlatım ama bu sefer de diyaloglarda kullanılan dil zorlamaya başladı beni, ta ki bu dile alışıp kendimi tarihe tanıklık ediyorken bulana kadar. 
 

  • Hani ortaokulda lisede okurduk ya tarih kitaplarında Osmanlı Devleti kurulmadan önce Türkmenler göçebe halde yaşarlarmış. Beylik sistemi varmış. At çok önemliymiş oklarla kılıçlarla cenge giderlermiş diye... Tarih kitapları yerine böyle kitaplar okutsalarmış bize hiç unutmazmışız Ertuğrul Gazi ölünce yerine oğlu Osman Bey'in geçtiğini ,Bizans ve Moğolların kötü yönetimine karşı Osman Bey'in hem kendi tebaasına hem de fethettiği yerlerdeki halka sevgi ve hoşgörü ile yaklaştığını ve bu sayede Söğüt kasabasında küçük göçebe bir aşiret beyi iken Osmanlı İmparatorluğu'nu kurduğunu.... 


Gece herkes uyuduktan sonra balıkçı feneri ile okuduğum doğrudur :)


              O kadar farklı lezzetler aldım ki bu kitaptan neresinden başlasam anlatmaya bilemedim. 

                  Galiba  ben en çok Mavro, Kerim ve Orhan'ı sevdim. Roman 13. Yüzyılın sonlarında bir Türkmen aşiretinde yaşanılanları anlatıyor olmasa bu üç kafadar "Hayat bize güzel." diyerek, hayatın tadını çıkaracak yaştalar. Gel gör ki yaşadıkları coğrafya , yüzyıl ve kültürleri gereği boylarından çok çok büyük kocaman kocaman işler yapıyorlar.Sevdalanıyorlar,kanlarını yerde koymamak ,yiğit savaşçı olmak için kılıç kuşanıp cenge gidiyorlar, korkuyorlar eni konu ama hiç vazgeçmiyorlar. Mavro ablası Liya'nın kanını , Kerimcan abisi Demircan'ın kanını yerde bırakmıyor. Orhan bir bey oğlu olmasına rağmen can dostlarının yanında hep. Sıcacık dostluklarla örülü bir hikayeleri var bu üçünün. 
  •            Diğer taraftan baya baya tarih öğrendim. Üstelik cidden çok az bildiğim ve tarih deslerinde diretildiği için olsa gerek hiç sevmediğim bi döneme ait. Ezberlemeye çalıştığımız onca isim onca savaş onca kuşatma nasıl da güzel yerleşti hafızama sıra sıra, tane tane. Dedim ya başta, tarih dersi böyle anlatılsa ne güzel olurdu. 
                Daha önce Alamut'u okumuş ve okuduğum birkaç başka kitapta da Hasan Sabbah'a rastlamıştım. Bu kitapta da Hasan Sabbah'ı, Alamut'u ,Haşhaşileri bulmak süpriz oldu benim için...
                Bir ara okurken ,sanıyorum Mavro ve Kerimcan , Notus Gladyus ve Uranha'nın peşinden Issızhan'a giderlerken o Kanlı Boğaz yolunda... Yüzüklerin Efendisi okuyor gibi hissettim kendimi , hani hem takip edilip hem takip edildikleri ormanda Frodo ,Sam , Merry ve Pippin korka korka giderler ya ... Sanki nefes alsam duyulacak gibi ben de tuttum nefesimi. 
            Hele bir Bacıbey namı değer Devlet Ana var ki ... Güçlü kadının resmidir diyorum. Herkesin çekindiği , sevdiği, yiğitlikte değme savaşçılara taş çıkartan sadece Ertuğrul Gazi'yi dinleyen gümbür gümbür hani derler ya Devlet gibi kadın.

 

Bu da benim Devlet Ana'm ::)
 
                Bunun dışında bolca entrika , dümen , dolap , arkadan kuyu kazma , hile hurda var  kitabımızda. Dost düşman belli değil , kime güveneceğini şaşırıyor insan. Hatta bir ara paranoyaklaşıp olmadık insanlardan şüphelendim itiraf ediyorum.

 
          Romanımız bir handa başlıyor. Issızhan'da ...
          Issızhan'ı Mavro ve Ablası Liya işletmektedir. Hanın konuklarından biri olan Notus Gladyus arkadaşı Uranha'yı beklemekte ve bu sırada eskiden beri savaşçı olmak isteyen Mavro'yu çeşitli vaatlerle kandırmaya ve Liya'ya sahip olmaya çalışmaktadır. Liya Söğüt Beyi Ertuğrul Gazi'nin at eğitimcisi Demircan'a sevdalıdır. Notus Gladyus'e yüz vermez ve bu şövalyenin gururuna dokunur. Türlü türlü kirli işlere bulaşan Notus Gladyus ve Uranha'yı romanımızın sonuna kadar nefretlerimizi dizginlemeye çalışarak okuyacağız. Hay boyu posu devrilesiceler diye diye Buraya kadar anlatıp dursam kızar mısınız bana. Ben anlatırım anlatmasına ama inanın bana anlatırsam sizin okurken alacağınız keyif uçar gider. Şunu söyleyebilirim ki mutlaka ama mutlaka okunması gereken gerçek bir başyapıt Devlet Ana ... Herkes okumalı ...

Devlet Ana neden üzgün? O yerde yatan kim ki?
Hepsi ve daha fazlası için Kemal Tahir Devlet Ana'yı okumalısınız :)
 
    ARKA KAPAK DİYOR Kİ...

           Devlet Ana', Osmanlı kurulmadan önceki Anadolu'nun görünümünü üve Anadolu insanının özlemlerini anlatırken, onların güçlü, güvenli, adaletli bir devlete duyduğu ihtiyacı da açığa çıkarmaktadır. Kemal Tahir'iin en önemli romanı olarak gösterilen 'Devlet Ana', onun düşünce yapısını da en iyi yansıtan eserlerinden biri sayılmaktadır.
     1967 yılında yayımlanan roman , 1968 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazanmıştır.

      "Kemal Tahir, tarihi ve toplumu hakkındaki orijinal ve sağlam görüşlerinden hareket ettiği için hem 'mahalli ağızları', hem Türkçe'nin küçümsenmiş ve unutulmuş nesir dilini hem de yeni imkanlarını kaynaştırarak ve aşarak kullanabilirmiştir. Eserlerindeki eşsiz dil ve üslup güzelliğinin kaynağı bu davranıştadır. Daha önceki romanlarında da görülen bu özellik 'Devlet Ana'da en yüce noktasına erişmiştir. Türkçe'nin unutulmuş olan dehası bütün boyutları, zenginliği ve haslığıyla ilk olarak Kemal Tahir'in eserlerinde kendini göstermektedir."
- Selahattin Hilav-


                 YAZARIMIZ KEMAL TAHİR HAKKINDA NELER ÖĞRENDİK?

 



Şimdi kitap kardeşlerim kızacaklar bana ,hemen paylaştım yorumumu, beklemedim onları  diye ama ne yapayım dayanamadım...Hem zaten pek fazla ip ucu verdiğim de söylenemez.Sanıyorum ağzınıza bir parmak bal çalarak iyice merak etmenizi sağlamış oldum ...Haydi o zaman okuyacak olanlara keyifli okumalar diyelim...

SON SÖZ: EN YAKIN ZAMANDA KEMAL TAHİR / ESİR ŞEHRİN İNSANLARI ALINIP OKUNACAK ...


Mutlu Bayramlar...

5 Ekim 2014 Pazar

| | | 0 yorum

 

Dilimizde hep aynı cümle...

"Nerde o eski  bayramlar?" 

Her ne kadar çocukluğumuzdaki gibi değilse de bayramlar,

sağlıklı geçen her gün bayram aslında.

Bayram tadında günler diliyorum hepinize.

Bayramınız Kutlu Olsun...