Ağrı'nın Derinliği

2 Haziran 2014 Pazartesi

| | |
        
        Ağrı'nın Derinliği. Ne kadar incelikli bir kitap adı. Gerçekten bir ağrı Ermeni Soykırımı meselesi her iki halk için. Oldukça derin bir ağrı. Diğer taraftan Ağrı Dağı yani Ararat Ermeniler için çok önemli. Ararat'ı uzaktan izleyip, belki de Ağrı'nın eteklerinde yaşayanlardan daha derin duygulara sahipler. "İnanın hanımefendi Türkler Ararat ile ilgili hissettiklerimizi bilselerdi, o dağı kamyonlara yükleyip bize getirirlerdi. " diyor Ananyan. Nereden bilebiliriz ki empati kavramı bazen çaresiz ,yetersiz kalıyor.
         Ece Temelkuran tam da benim baktığım noktadan bakmış Ermeni Soykırımı meselesine ... O da benim gibi ne "siz" ne "biz" diyor. Her iki halkın da incinmişlikleri var, evet. Ama bu acı, bu ağrı neden hala anlamını bilmeden mırıldandığımız dualar gibi dilimizde? Kabul etmemiz gereken gerçekler olduğu kesin. Karşılıklı yapalım bu kabulleri. Ama incitmeyelim artık birbirimizi.
        Yaşam koçluğu eğitimi alan çok sevdiğim bi ablam ve eskiden birlikte çalıştığım bi meslektaşım , Atalarımızla Bağlarımızı Kesme diye bi teknikten bahsetmişti bi sohbetimiz esnasında. İlk dinlediğim de ne saçma dedim. İtiraf ediyorum. Ama düşündükçe mantıklı geldi anlattıkları. Dedi ki bana " Yaşadığımız, başımıza gelen herşey bizim evrilmemiz için gerekli. Önce bunu kabul ederek başlamalıyız sıkıntılarla başa çıkmaya. Ve sonra düşünmeliyiz. Bu sıkıntıyı neden yaşıyoruz. Kime ne yaptık ki bu dert bu sıkıntı başımızda. " İşte bu noktada diyor atalarımıza bakmalıyız. Bizden önce yaşayan , kanbağımızın olduğu insanların yaptıklarının ceremesini bile çekermiş çok sonraki kuşaklar. Yani yüzyıllar önce yapılan bi hatanın cezasını ödüyor olabilirmişiz. Bazen diyor , "yaşanan sıkıntılar çok dayanılmaz çok içinden çıkılmaz hale geldiğinde atalarımızla bağımızı zihnen koparmamız lazım. Bu zihinsel arınmayı becerdikten sonra görüyorsun ki artık daha rahat kafan. " 
        Biz de yapamaz mıyız bunu , bu günü yaşayan ve geçmişi duyduklarımızdan bize öğretilenlerden bilen Türkler ve Ermeniler... Yüz yıl önce yaşananlar yüzünden sırtımıza yüklenen bu kamburla yaşamak niye ? Biz kabul etsek , onlar kabul etseler , unutsak geçmişi ihanet mi etmiş oluruz acaba... Hain mi ilan ediliriz?
        İnsan acaba zamanla bir acıyı neden çektiğini unutur mu? Birbiri ile dostça konuşmayı bir noktada bırakmış iki halkın yeniden konuşmaya başlaması zor mu bu kadar? Konuşabilecek bi sürü şey bulunabilecekken soykırımla başlayınca konuşmaya , konuşamaz hale gelmiyor muyuz ? Günün birinde kabul edip karşılıklı yaralarımızı , o acılı günleri de konuşabilecek miyiz karşılıklı. Ermenistan'daki pimapenin %80'i Türkiye'den gidiyorken , kağıdın selülozdan yapılan maddelerin neredeyse tamamı Türkiye'den gidiyorken Ermeni kadınları bavul ticareti ile Laleli'den götürülmüş kıyafetler giyiyorken , bizler hala Ermeni komşularımız ile altlı üstlü kardeş gibi yaşıyorken bu düşmanlık faslı kapatılsa nasıl olur acaba ? ....Umarım bir gün insanca yaşanabilecek barış kardeşlik dolu günlerde ...
       Okuduğum bir kitap geldi aklıma Ağrı'nın Derinliği'ni okurken , Pınar Selek Yolgeçen Hanı. Benim semtimde geçen beni çok etkileyen bi kitaptı. Şimdi de bolca Ermeni komşumuz var. Kitap semtimin eski yıllarında Ermeniler ile Türklerin kardeşçe yaşadığı yıllarla başlıyordu. Öyle çok etkilenmiştim ki okurken ,sanki camdan baksam Artin Usta'yı görecekmişim gibi geldi hep. O kitabı okurken de düşünmüştüm aynı şeyleri. Halkların ne günahı var? Niye bedelleri halklar ödüyor diye.
       Ağrı'nın Derinliği henüz daha çok başlarda ama baksanıza nasıl da etkiledi beni ve bitirmeyi beklemeden paylaşmak istedim sizinle. Mutlaka ama mutlaka okunmalı diyorum.
     

    3 yorum:

    Unknown dedi ki...

    Eskiden ne güzel yaşanırmış memleketimizde, farklı farklı ırklara, dinlere mensup insanlar ırk,din farkı gözetmeksizin sadece insan oldukları için birbirleriyle dostmuş. O zamanın kitaplarını okumayı çok seviyorum. Yolgeçen Hanı'nı da bu vesileyle not ettim. Şu an dediğiniz gibi yıllar önce yaşanan tüm kötü olayları unutup kardeş olabilir miyiz? İzin vermezler...Yaşananları, birbirimize düşman olmamız gerektiğini sürekli hatırlatırlar. Birlikte kurtuluş savaşı mücadelesi verdiğimiz Kürt kardeşlerimizle bu kadar ayrıştırılıyorken, Ermenilerle yeniden dost olmamız uçuk bir ütopya gibi. Ama sizinki gibi mahallelerde bu dostlukların yaşatıldığını duymak insana küçük de olsa bir umut veriyor.

    Kitapkurduikizannesi dedi ki...

    Sevgili Beyaz Kitaplık , öncelikle değerli yorumunuz için çok teşekkür ediyorum.
    Benim yaşadığım yer , attığım her adımda " Bir zamanlar burası "onlara" aitmiş" , dedirtiyor bana. Ya da belki ben bunu görüp , kabul edip söyleyebilecek kadar insani açıdan bakıyorum olaya. Yaşadığım apartman bile Ermeni yapımı iken bunu görmezden gelmek bana göre insanca değil. Kalabilselerdi gitmeselerdi çok daha keyifli yaşanılabilir kılacaklarından eminim bu semti. Ama var olanlarla birlikte yaşamak, her sabah "Günaydın"laşmak , çocuklarımı görünce ağız dolusu " Maşşşaaaallllaaahhhh" larını duymak , cam önlerine koydukları çiçekleri ile yaşadığım yeri güzelleştirdiklerini görmek çok mutlu ediyor beni. Hani zaman makinesi olsa binsek ve 1915 yazına geri dönsek ve hiç yaşanmamış olsa yaşananlar. Bu mümkün değilken tek çare artık yarayı kaşımamak, kanatmamak. Bırakalım kabuk tutsun. Bırakalım yara iyileşsin. En azından bizim çocuklarımız bu düşmanca duyguları taşımasınlar sonraki kuşaklara. Çok mu ütopik ? Belki ama yine de törpülenebilir duygular sayesinde bence mümkün.
    Değerli vaktinizi ayırdığınız için bir kez daha teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

    Unknown dedi ki...

    Merhaba kelimesi kelimesine katılıyorumm düşüncelerinize. Eskiden değil bizler halaa içiçeyizzz ama başkalarının amacı başka oldugu sürece devam edecek..Bir gün yolda yürürken ayagımla torbasına çarptıgım yumurtalarının kırılmış olmasına ragmen teyzemin dediği gibi " kırılan yumurtalar olsun kızım" bizler bir yürekken gerisi boş...

    Yorum Gönder